28 Mart 2015 Cumartesi

Ey Bi Çare!


                                                                                                         


          "Çıkarın beni buradan.Niye buraya koyuyorsunuz? niye bana cevap vermiyorsunuz? Hey! Nereye gidiyorsunuz?Beni yalnız bırakmayın .. Gitmeyin! " feryatlarını duymadığımız için mi bu kadar rahatız ?! Anlamamız için illa o toprağın altına o tabuta girmemiz mi gerekiyor?Toprağın insanı yutmasına şahit olan gözler karşısında diller niye hâlâ zehrini akıtmaya, kalpler kin kusmaya devam eder ki ?!Görmezler mi bi çareleri ? Düşünmezler mi kendilerini?
          Fanisin ey insan!Anla artık!Dinle artık!Senin de sonun gelecek, kulak ver.Senin de kaderin kara toprağın altında bitecek.Ölümün, sonun olduğu bu dünyada neyin kavgası, neyin davası?Yetmedi mi kaybettiklerin, kaybettirdiklerin?Cenaze töreninde bile kin kusuyorsa kalpler, görmüyorsa gözler, kabarmışsa koltuklar .. Kime bu yiğitlik kime bu meydan okuma?Görmez misin kendini orada, düşünmez misin kara toprağın altında?
         Gör ki ey bi çare, aldılar elinden sevdiğini!Tutabildin mi ölüm karşısında ya da gidebildin mi onunla?Gitmeyi göze alabildin mi?Bak nasıl da atıyorlar toprağı üstüne nasıl da bırakıp gidiyorlar. Ne kadar acizsin değil mi?en kudretli karşısında ne kadar da düşkünsün, yardıma muhtaçsın ki tutamadın ellerinden ölümüne engel olamadın, kibirden kabarmış yüreğin yetmedi.
          Haturla ey bi çare! "Muhakkak ki her canlı ölümü tadacaktır(Ankebut/57) ."Sen de yatacksın musalla taşına.O böbürlendiğin, kudretine karşılık kudret gösterdiğin Rabb'inden(c.c.) başka da kimse duymayacak seni.Ve işte son söz:

  "Ruhuna el-Fatiha"




Ebru Bodur



                                                                                                       

İncitmemek için incitmek





    Pazar günüydü, konuşuyorduk. Dünkü mesajlarıma neden geç cevap verdiğini (1 gün ya da 2 gün sonra) sordum. Beni incitmemek için "Yoğundum." dedi. Ardından "dün arkadaşlarıyla havuza gittiğini, bugün de futbol maçı yaptıklarını" söyledi. Kırılmıştım. Çok yoğunmuş(!) gerçekten. Ve ben, bu yoğunluğun içinde dinlenmek üzere ihtiyaç duyulan bir "durak" kadar olamamıştım.Belki de hiç olamayacaktım.

....

        Ve hiç olmamıştım.




Ebru Bodur

27 Mart 2015 Cuma

Milena'ya Mektuplar

                             




                                              Prag, 8 Temmuz 1920 

                                             Salı, daha geç bir saat 
   8.

     Mektubu postaya verdikten sonra aklıma geldi. Senden böyle bir şeyi nasıl isteyebildim? Bu işi temizlemek ya da bir çıkar yol bulmak sadece beni ilgilendirmelidir. Neden seni bu işe karıştırıyorum? Hiç tanımadığın birine nasıl yazabilirsin? El yazının, imzanın başkalarının eline geçmesini istemezsin de belki. Affet beni Milena. Bu konuda yazdığım mektupları, telgrafı hepsini affet .. Bu davranışım senden ayrılmanın verdiği acıdandır. Hiç önemi yok, kıza yazmayabilirsin, ben bir yolunu bulurum. Kendini üzme. Bugün çok dolaştım ve biraz yorgunum. Sanırım bu nedenle .. Yarın da amcam geliyor, yalnız da kalamayacağım. Daha iyi bir şeyden söz etmek istiyorum. En güzel hangi gün giyinmiştin Viyana'da biliyor musun? Delicesine güzeldin .. Pazar günü! 


Franz Kafka / Milena'ya Mektuplar                          

Satır Araları




Dertlere kısa bir mola vermenin çaresi satır aralarına kaçmaktadır bazen. İnsanın aklıyla kalbinin birbirine misafir olmasından mıdır nedir dökülüverir sözler dilinden su misali .. Ve beden hoşnut olur bu mihmanlıktan. Bir bakmışsın ki bahar esintisi eşlik etmiş bu kederli yolculukta. Encüm gibi parlamakta gözlerin. Umutların yeniden pervazlarını çırpmakta ..






Ebru Bodur




     

Sessiz Çığlıklar



     8.45 dersi için 7.00'de uyanmıştım.8.00'de yola çıktım.8.05 otobüsüne bindim.Bir süre boyunca ilk basamakta gitmek zorunda kaldım. Öyle kalabalıktı ki...Öylesine sessiz ama öylesine de çığlıklar vardı otobüste. Hiç kimse ağzıyla konuşmuyordu. Ama yüzlerce ses, yüzlerce düşünce boğuşuyordu birbiriyle. Kimi dinlenemeden gittiği işe dinlenemeden nasıl çalışacağını düşünüyordu, kimi hastanede yaptıracağı tahlili, kimi sınavlarını, kimisi de aşkını...
     Hiç kimse konuşmuyordu ama yüzlerce ses vardı işte. Duymuyordum... Ama vardı biliyordum!






Ebru Bodur